Bu internet sayfasının, teknik düzeltmelerinin sonuna gelmişken, artık bir yazı yazayım da dolu gözüksün deyip, bu yazıyı yazmaya karar verdim. Her yazımda yazı yazmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu söyleyip duruyorum. Bu yüzden bu yazıda da, bu konu hakkında çok fazla gevelemeyeceğim. Ama tekrar ve tekrar söylemeliyim ki, uzun bir yazının ardından gelen rahatlığın eşi benzeri yok gibi.

Aslına bakacak olursanız, şu anda ne yazmam gerektiğini pek de bilmiyorum. Çünkü kafamda bilgileri toparlamadan direkt bodoslama dalmak istedim yazıya. Zaten bu sayfadaki “Eskiz” konsepti de buna hizmet ediyor. Kafamda henüz toparlayamadığım, kimi zaman “toparlayamadığımız” fikirleri bu kategori altında paylaşmayı planlamıştım da zaten sürecin en başında. Sadece olgunlaşmış ve finalize edilmiş fikirleri yazmak yerine, bazı karalamaları da eklemeyi planladım ki, geriye dönüp baktığımızda, tıpkı masamızda duran eskiz kağıtlarına bakarmışçasına ilerleyişimizi görebilelim.

Bugünkü yeni filizlenen konulardan biri “grafik tasarımı öğrencisi olmak”. Bu konu üzerine belki de defalarca yazıp, sildim. Çünkü her geçen ay sürecim değişiyor. Sadece süreç değil, süreci etkileyen faktörler de değişiyordu. Değiştikçe değişiyor, yazmaya üşeniyordum. Çünkü fikirler ve tecrübeler bir türlü toparlanmıyordu. Hazır böyle bir konsept yaratmışken de, karala işte dedim kendime. Karalıyorum, fakat bu sefer herkesin huzurunda.

Her geçen gün daha fazla şey öğrenmem gerektiğinin farkına vararak uyanıyor, daha fazla dertleniyor, daha fazla çalışıyorum. Edindiğim bilgiler arttıkça kimi zaman egom tavan yaparken, kimi zaman yerlerden toparlıyorum. Birbiriyle bağlantılı, kimi zaman ilişkili, onlarca konu var fakat bir o kadar da yok. Çünkü günün sonunda, bir şeyi nasıl yorumladığınız ve gördüğünüze bağlı olarak bir iş çıkartıyorsunuz. Ve her seferinde hemen hemen aynı teknikleri ve yolları kullanıyorsunuz. Ama her seferinde de yol size farklı geliyor. Yoldan geçerken görmediğiniz papatyaları görmeye başlıyorsunuz. Daha sonrasında papatyaların koktuğunu ve daha daha sonrasında ise bu papatyalardan çay yapabildiğinizi öğreniyorsunuz. Fakat yol aynı, yürüdüğünüz mesafe de aynı kimi zaman.

Aman, ne kadar da felsefik cümleler. Hiçbir şey anlaşılmıyor. Ama gel gelelim grafik tasarlamak da bu tür abidik gubidik fikirlerle yaptığınız bir eylem. Bazıları yapmıyor tabii. Gelip bana ahkam kesiyorlar, ne zırvalıyorsun sen diye. Ne kadar çürük, altı dolmamış fikirlerle şişirilmiş bir ego. Bir şeyi dertlenmeden 1 hafta durabilen bir grafik tasarımcısı olabilir mi ya? Oluyormuş demek ki.

İyi tamam, bir anlık yükseldik bu insanlara. Doğrusu ne peki? Nasıl grafik tasarımcısı olunur, anlat bize diyeceksiniz haliyle. Bilmiyorum. Dümdüz, bilmiyorum. Çünkü neyi aradığımı, ne yaptığımı ben de bilmiyorum. İşte öğrenciliğin en güzel yanı da bu. Belirli aralıklarla, kimi zaman rastgele zamanlarda karşınıza çıkan sorunlara, çözümler üretiyorsunuz. Ve bu üretim sürecinde de her defasında “en iyisini” ve “en doğrusunu” yapmaya çalışıyorsunuz. Kendinizle bir yarış içerisindesiniz. Ve bu yarış o kadar garip ki, kimi zaman sıkça kullandığım tabirle bir “cehennem”, kimi zaman hayretler içerisinde bırakan bir “şato” misali. Sorunlar sizi darlarken, sorunu yenmek için “yeni” ve “farklı”ya olan hasretiniz ve merakınız da bitmek bilmiyor.

Grafik tasarımındaki ilk öğrencilik zamanlarıma dönüp bakıyorum bazen. Ne kadar aceleciymişim diyorum. Ödevi teslim etmek için çabalıyordum sadece. Şimdi ise, sorunun gerçekten bir sorun olduğunu farkedip, gerçekten üstüne kafa yormaya çalışıyorum. Fakat kimi zaman tembelliğim tutuyor ve işe olan odağım birden kayboluyor. Tabii yeniden toparlıyorum bu durumu fakat, her projede en az iki kere dağılan odağımı toparlama sürecinde %15’lik bir motivasyon kaybı oluyor. Haliyle çıkan işin kalitesi de sürecin başında hayal ettiğimden bir tık daha kötü oluyor. Sonra neden 80 aldım diye oturup ağlıyorum. Ağlarım tabii; aferin bana… Fakat bu odak kaybını artık ufak ufak çözmeye başladım. Fakat bu sefer yeni sorunlar baş göstermeye başladı. İşler artık daha fazla rüyama giriyor, felsefik ve “görsel” bilgi haznem (müstakbel beynim) yetersiz kalıyor ve olmadık yerde mükemmeliyetçiliğim tutuyor. Fakat ilk ve son sorun çok önemli değil. Hoşuma da gidiyor çünkü. Fakat felsefik ve görsel bilgi yetersizliği cidden önemli bir sorun. Kısacası kültürsüzlük seviyem arttıkça, yaptığım iş dandikleşiyor. Bu yüzden daha fazla okumaya, daha fazla bir şeyleri incelemeye çalışıyorum. Bir afişe 10 dakika bakmışlığım var. Entellektüel görünmek için öyle yapıyorsun diyebilirsiniz fakat durum öyle değil. Beyniniz kendi sorununu çözmek adına farklı göstergeler ve imgelerde kendine çözüm ipuçları aramaya çalışıyor. Farklı çözümlemeler gördükçe ufkunuz açılıyor ve bunları birleştirmeye çalışıyorsunuz. Ve bütün bunlar afişe baktığınız 10 dakikalık süre içerisinde gerçekleşiyor. Gördüklerimden, okuduklarımdan ve dinlediklerimden kayda değer bulduklarımı yine bu sayfada ilgili başlıklar altında sizinle paylaşmaya çalışıyorum. Bunu neden yapıyorsun diye soran çok oldu. Çünkü benimle aynı zihniyete sahip insanlara, bazı işleri daha da kolaylaştırmak istiyorum. Bu huy yazılımcılarda da çok vardır. Olmadık yerde bir sorunu çözmeye çalışırız. Bu bir zaman kaybı değildir bizim için. Bir katma değer üretmek, kendimize sorumluluklar yükleyerek kendimizi gelişmeye itmek için bir metod sadece. Tabii kimi zaman kendim için yapıyorum bu internet sayfalarını. Gereksiz araçlara ve internet sayfalarına abone olmak veya onları satın almak yerine kendim yapıp yiyorum.

Yazının bu paragrafına kadar geldiniz ve büyük ihtimal aradığınız şeyi bulamadınız. Grafik tasarımı öğrencilerine tavsiyeler, işinize yarayacak muhteşem 10 teknik vesaire sunmadım. Çünkü dikkat çekmek istediğim nokta ve yapmak istediğim bu değil. Öğretmen olmak isteyen ve bir şeyler öğretmeyi seven bir öğrenci olabilirim fakat her öğrencinin serüveninin farklı olduğunu düşünüyorum. Ve henüz başlarda olan mesleki hayatımdan size pek bir şey veremem. Versem bile bir şeyler değiştireceğine pek inanmıyorum. Çünkü en başta söylediğim gibi, bütün mevzu olayları nasıl gördüğünüzde ve bilgiyi nasıl işlediğinizde…

Kafamda kendi kendime zırvaladığım şeyleri bu yazıyla size de aktarmak istedim. Artık yazarken farkına varmadığım bazı psikolojik dışa vurumlarımı mı incelemeye çalışırsınız yoksa sizi alıp götüren bir cümleyle karşılaşıp, kendinize nur topu gibi bir dert mi edinirsiniz bilmem. Sadece yazmak istedim ve yazdım. Tıpkı bir anlam ifade etmeyen ama sizi geliştiren o tarama çizgileri gibi bir yazı işte.

Bir sonraki karalamada görüşmek üzere.

Saygılarımla,

Ömer Ayyıldız